Murakami Edebiyatı



Laurence Sterne - Duygu Yolculuğu

1001 Kitap listesinden yüzünden okuduğum bir kitaptı. Baskısı tükenmiş olduğu için sahaf sahaf dolaşıp bir köşede buluvermiştim. Kitap, şimdilerde Can Yayınları tarafından 'Duygusal Bir Yolculuk' adı ile yeniden basıldı. Açıkçası isminin güzelliğinden çok şeyler bekliyordum, olmadı. 
Laurence Sterne'i de ilk kez okudum.


Ne diyeceğimi bilmiyorum, inanılmaz tuhaf bir kitaptı. Ne bileyim, çok değişik şeyler anlatıyor. Açıkçası içeriğini bile pek hatırlamıyorum. Normalde hiç sıkılmayan biri olarak, -hele ki işin ucunda okumak olsun, asla kaçmam. Bir an önce bitsin, diye dua etmiştim. Karmakarışık duygular içerisinde bitti. Benlik ve çoğunluk bir kitap değil. Yine de karar sizin, Duygusal Yolculuk.

Ayrıntı Yayınları'ndan çıkmış kitabın tanıtım yazısı aşağıda.

Geçen yüzyılda Dostoyevski, Rus edebiyat geleneğinin içindeki yazarlık çizgisini vurgulamak amacıyla, "Hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık!" demişti. Bizler de yirminci yüzyılda onun bu nükteli deyişine benzer bir analoji kurmaya kalkışarak şöyle diyebiliriz belki: "Bütün modern edebiyat Laurence Sterne'ün cübbesinden çıkmıştır!" Evet, deyim yerindeyse bütün modern edebiyat bu cübbeden çıkmıştır. Çünkü Papaz Laurence Strne 1759'da birinci cildi yayımlanan ilk eseri Tristram Shandy'nin Yaşamı ve Görüşleri ile edebiyat dünyasında son derece yenilikçi bir çığır açmış olan öncü bir yazardır. Yenilikçiliğinin temelinde, geleneksel öyküleme anlayışını ve olay örgüsünü bir yana iterek yazıya, tıpkı yaşamda olduğu gibi, doğal bir esneklik ve canlılık getirmeye çalışması yatar. Bu yanıyla o, yurttaşı İrlandalı Joyce ve Beckett gibi yazarların ağababası sayılabilir. "Bilinç akışı" tekniğinin savunucularından Virginia Woolf'un da kendi yazarlığında Sterne'den bunca esinlenmesi nedensiz değildir. Filozof John Locke'un "fikirlerin çağrışımı" kuramından etkilenen Sterne, daha 18. yüzyılın ortalarında, insan zihninin doğal işleyişine kâğıt üzerinde uygun düşecek bir yazı ritmi yaratmaya çalışmıştır. Nitekim, kendi yaşam yolculuğunun sona erdiği 1768 yılında yayımlanan Duygu Yolculuğu'nun açılış cümlesi bu yenilikçi anlayışın somut bir örneğidir: "Fransa'da," dedim, "bu işlerin daha bir kolayını biliyorlar." Yeni roman, sıradan bir konuşma üslubuyla açılır. Lavrence Sterne'ün Duygu Yolculuğu'nu yazarken güttüğü kaygı, Fransa ve İtalya'da yaşadıklarını, geleneksel gezi kitaplarındaki gibi öykülemek, oralarda tanık olduğu farklı davranış kalıplarını geleneksel biçimde betimlemek değildir. Onun bakış açısı özellikle ve öncelikle öznel'dir. Onun kaygısı kendi duygularını dışarı vurmaktır. O yalnızca kendi heyecan ve tutkularının peşine takılır, yaşadığı şeylere her an hareket halinde olan bir zihnin gözüyle bakar; yazarken bakış açısı her an değişir; konudan sapmaya eğilimli, hınzır ve eğlendirici üslubu daldan dala konan bir kelebek gibidir. İşte bu yüzden, Virginia Woolf'un da vurguladığı üzere, yolda rastladığı "ölmüş bir eşek" onu "devasa bir katedral"den daha çok ilgilendirir. Eğer insan yaşamını bir "yolculuk" mataforuyla dile getirmek mümkünse, bu yolculuğa, günümüzün "paket tur" yolcuları gibi önceden ölçülüp biçilmiş hazlarla değil, tıpkı Sterne'ün anlatmaya çalıştığı gibi, "özel ve öznel" duygularla çıkmayı bilenler için bir kitap Duygu Yolculuğu...

Yorum Gönder

 

© Kitaplık Manzaraları Yazarın izni olmadan alıntı yapılamaz. Tüm hakları Kitaplık Manzaları'na aittir.
by Sezer Akın WooThemes