Bu kış izlediğim çoğu film vurdu beni. Özellikle bağımsızlar. En çok da bu şahane film vurdu diyebilirim. Uzun zamandır izlemek istediğim bir filmdi. Çağımızın en kolay ulaşma çağı olsa da, bazen yine bekliyor insan. Hayatımız beklemekle geçiyor zaten, bekleriz nasılsa..(!) “Tepelerin Ardında” ; çağımızın bağnazlıkları, geri kafalılık, din ve sosyal yaşam arasındaki kopukluğu vurguluyor. Şunu bir kez daha anladım, Cristian Mungiu, şahane yönetmen.
‘4 ay, 3 hafta, 2 gün’ filmini izledikten sonra, iki hafta boyunca kendime
gelememiştim. O filmde, insan düşüncesinin ve yapabileceklerinin
kısıtlanmasından doğan insan halleri, çaresizlik, en önemlisi arkadaşlığın
önemini belirtiyordu. İnanılmaz rahatsız edici seyirliklerdendi. “Ben rahatsız eden şeyleri daima
sevmişimdir, rahatsızlıklar insanın bilinç altında sakladığı, zikredilmesinden
bile tahammül edemediği şeyleri hatırlatıyor, iyi bir şey yani!”
Yetimhanede
beraber büyüyen iki kız arkadaşın yıllar sonra tekrar bir araya gelişini konu
ediniyor. Biri aşırı dindar (kendisi rahibe olarak karşımıza çıkıyor), öbürü
ise, Almanya'dan kalkıp Romanya'ya arkadaşını bulmak için gelen. (dinle pek
alakası yok.) Mungui, bu iki kadının yaşamlarına dokunuyor.
Fikir çatışması ve üzerine gelen olaylar. Harikulade sistem eleştirisi taşıyor
içinde. Aynı zamanda, basit güneyli bilgiliğin ağaçlarda yetiştiğini, göze soka
soka anlatıyor. Elbette, “güneyli
bilgeliği” kastım bu kadar
cehalete yürek dayanmaz!Uzun lafın kısası, bu şahane filmi mütemadiyen kaçırmak istemezsiniz, aksi halde fena keyfiniz kaçabilir. Uzun süresine rağmen, gözünüzü kırpmadan izleyecek, finali sabırsızlıkla beklerken, hiç bitmesin diye dua edeceksiniz. Her zaman ki gibi final geliyor, soğuk duş etkisiyle geliyor. Şu kadarını söyleyeyim; finaldeki polis diyaloglar tüm her şeyi açıklığa kavuşturuyor. Tabii, siz yok artık, bu kadarı da fazla derken: film bitmiş oluyor.
Yorum Gönder