Murakami Edebiyatı



Hasan Ali Toptaş ~ Gölgesizler

Hasan Ali Toptaş'ı ne çok severim, ah ne çok. Yazdığı her şey okuyucuya huzur verme amacı güdermiş gibi hissettirir. Yunus Nadi Roman Ödülü'nü bu kitabıyla kucaklamış. Gölgesizler'i okuyalı hayli olmuş. Dün sabaha doğru Tv'de filmini görünce aklıma düştü.


Elbette kitap çok şahane. Ne yazık ki film için iyi şeyler söylemek mümkün değil. Gerçi kitaptan uyarlanmış filmler için ne zaman iyi şeyler söyledik ki? (İstisnalar kaideyi bozmaz efenim.) Neyse kitaba geleyim.

Gizem seviyor musunuz? Sayfa aralarında kitaptaki gizem sebebiyle sayfaları hızlıca çevirdiğim doğrudur. Bu hikayenin hem karanlık, ayrıca güllük gülistanlık tarafları mevcut. Adeta "Gotik" bir temaya sahip. Tekinsiz olan bayağı şeyi okuyorsunuz. Sonra alışıp seviyorsunuz. Hakkında spoiler vermekten kaçındığım için, şiddetle okumanızı tavsiye etmekle yetineceğim sadece. Zevkle!
"Yürüyorum dediği, durmanın ta kendisiymiş. Düş gibi bir şey yani... Koşarsın koşarsın da varmazsın hani; içindeki umut, varamadığın kadar büyür. Sen bakarsın ışıltıyla. İleriye uzanırsın (uzanmak istiyorsun), uzandıkça da kolların uzar babam uzar... Gene de boşluğu avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu..."
İletişim yayınlarından çıkan kitabın tanıtım yazısı aşağıda. Okuyun, okutun.

Metinlerini varoluş ve yokoluş üzerine kurarak varoluşçuluğu taşraya taşımasıyla özgünlük kazanan, tıpkı Kafka gibi sade dilinden yükselen müzikle giderek hayatı yazıya, yazıyı ise büyülü bir hayata benzeten bir yazar... 
Yazma serüvenini “hayatı kelime kelime genişletmek” olarak adlandıran Hasan Ali Toptaş, metinlerini birer senfoniye de dönüştürerek, dışarıyla içerinin, görünenle iç dünyanın, gerçeklikle rüyaların, somutla soyutun çarpışmasından doğan tekinsiz bir atmosfere çağırıyor okurunu. Tam bir yazı ustalığıyla, Türkçenin imkânlarını sonuna kadar zorlayarak, edebiyatın büyülü dünyasına kapılar açarak... 

Cennet'in oğlu kendini kendi varlığında yok etmişken, gerçekten kadının dediği gibi bir kez daha yok olmuşsa durum kötüydü. Bu işin sonu yavaş yavaş köyün tamamen yok olmasına dek gidebilirdi. Belki köy zaten yoktu da bunu kimse anlayamıyordu henüz; köylülerin hepsi alışmıştı yokun varlığına...

12 Eylül 2014 17:30

Ne zamana kadar yabancı yazarlarla yetineceğiz efendim,değil mi? Bunu okumak gerek :) Teşekkürler. :)

13 Eylül 2014 00:07

tüm kitaplarını okudum, ben de ki yeri ayrı..

13 Eylül 2014 00:49

Merhaba, ben edebiyat öğrencisiyim ders için okutulmuştu çok sevmiştim dersin hocasının bu kitapla ilgili makalesi var ilgilenirsen senin için bulabilirim.

Yorum Gönder

 

© Kitaplık Manzaraları Yazarın izni olmadan alıntı yapılamaz. Tüm hakları Kitaplık Manzaları'na aittir.
by Sezer Akın WooThemes