Murakami Edebiyatı



Büyük Ressamlar ~ Van Gogh

Uzun sürece önce Van Gogh'un geniş özetli hayatı ve resimlerini sunacağımı yazmıştım. Rein Nehri Altında Yıldızlı Bir Gece' tablosunu bloga yorumlarken yazacağımı söylemiştim. Ortaokula giderken, Radikal gazetesinin, 59 kupona karışılık,5 ressamın tablolarıyla dolu resimlerini veriyorlardı. Güç bela 59 kupon toplamıştım. Gerçi, kitapları aldığımda boyutlarının küçük boyutlu olması hayal kırıklığı yaratsa da, sonradan daha iyi olduğuna karar verdim. Çok uzatmadan lafı Van Gogh, tabloları ve hayatına getirelim sözü!


19.yy'ın sonlarında yaptığı resimleri, bugün milyon dolarlara alıcı bulabilen ünlü ressam Vincent Van Gogh, yoksulluk içinde bir yaşam sürdürmüştü. Bugün, müzayedeciler tarafından en değerli eserler arasında sayılan resimleri için koleksiyoncu arasında amansız bir yarış süregelmekte....

Yaşamı boyunca sadece tek bir resim satabilmiş olması oldukça ironiktir. Arkadaşlarına ya da resimlerine ilgi gösteren kişilere sayısız resim hediye etmişti.


Resimleri mutsuz ve karmaşık ruh yapısı tarafından biçimlendirilmesine rağmen, hiçbir yağlı boya çalışması hüzün ve umutsuzluk duyguları taşımaz. Önce Paris'e ardından Güney Fransa'ya gidip tuval üzerine yağlı boya çalışmaya başlayarak coşkulu ve cesur resimlerinin ilk adımlarını attı. Van Gogh; güneşi, renkleri ve hatayı, kendine has titrek fırça darbeleri ile resimlemekteydi. Erken dönem çalışmalarında yeteneğinin kıvılcımlarını,  kendinden  önceki ustaların  resimlerini kopya ederek  göstermeye  başlamıştı.

Önce Paris'e, arından güney Fransa'ya giderek tuval üzerine yağlı boya çalışmaya başlayarak  coşkulu ve cesur  resimlerinin ilk adımını attı.

Kırk adetten fazla kendisini resimlediği portre - oto-portre - çalışmasında ne derece naif olduğu kolayca gözlemlenebilir. Kısa kızıl saçları ve sakalı, çıkık burnu, parıldayan cesur yeşil gözleri ile çevresini ve kendini sorgulayan bir kişilik olduğu açıkça görülmektedir. Bu resimlerdeki adam, diğer ressamlar tarafından tanınmayı ve onlar arasından kabul görmeyi delicesine istemekteydi. Yaşamı boyunca 870'i aşkın resim yaptı. Resimlerinin ne yazık ki tam sayısı bilinmiyor, çünkü bazı resimlerin ona ait olup olmadığı hala tartışma konusu... Resimlerinin bazıları kayıp ya da tahrip edilmiş. İlginç olanı ise, Van Gogh sadece bittiğini düşündüğü resimlere gösterişli bir biçimde  "Vincent" imzası atmasıydı. Bu sebeple birçok resminde imza bulunmamaktadır. Van Gogh sanatına derin bir biçimde bağlıydı ve bir sorunu çözüp tatmin edici bir sonuca ulaşana dek resim resim sorunlarıyla yılmadan uğraşırdı. Resimlerinde görülen kendine güven, delilik nöbetleriyle birlikte ortadan kayboluyor, gerçek hayattaki yalnızlığı, sanatçı ruhuna işkence ediyor  ve çılgın dahi olarak adlandırılmasına neden oluyordu.Vincent, açık havada resim yapmayı severdi. Böylece doğayı ve yaradılışı hissedebiliyordu. Mesimler, Vincent'in ana resim konularıydı. Çalışmalarında yılın hangi zamanının resimlediği açıkça seçilmektedir. Vincent Willem Van Gogh, Hollandalı bir papazın oğluydu. 30 Mart 1853 yılında altı kardeşin en büyüğü olarak dünyaya geldi. Hollanda'nın güneydindeki Brabant yöresindeki küçük bir köy olan Groot Zundert'de, orta sınıf bir ailede mutlu, mütevazı, dindar bir çocukluk dönemi geçirdi. İlerleyen yaşlarında, o yılları özlem ve sevgi ile hatırlamaktadır. Kilisenin yanı sıra Van Gogh ailesinin diğer mesleği sanat tüccarlığıydı.


Ailesinin üç çocuğu sanat danışmanı olarak çalışıyordu. 1869 yılında 16 yaşında iken, amcasının ortaklarından olduğu Avrupa'nın öncü sanat danışmalığı firmalarından  Goupil&Cie'nin Hague bürosunda çırak  olarak çalışmaya başladı. 1873'te kendisinden dört yaş küçük olan kardeşi Theo da aynı şirkette iş hayatına atılacaktı. 1873'te yoğun çalışmasının ödülü olarak Vincent, Londra bürosuna tayin edildi. Ailesinin uzakta kalmasıyla birlikte, tüm hayatı boyunca melankoli ve depresyona sebep olacak yalnızlık duygusu da kendini göstermeye başladı. Bu süre boyunca kardeşi Theo ilemektuplaşmaya başladı ki, bu mektuplar Van gogh'un hayatı ve düşünceleri ile ilgili çok önemli dokümanlardır.

Theo, Vincent'ı hayata bağlayan en önemli kişiydi. O'na koşulsuz biçimde bağlıydı, fikirlerine çok önem veriyordu ve adeta tapıyordu. Kardeşine mektup yazmasının yanı sıra resimler de yapıp gönderiyordu. Bu sebeple Theo, ağabeyi Van Gogh'un resimlerinin esin kaynağı olarak da nitelendirilebilir. 


1873 yılında Vincent'ın ümitsiz bir aşka gönlünü kaptırması, deliliğinin dönüm noktasını oluşturdu. Hayattan tamamen izole olmuş ve sessizleşmiş, kendini saplantılı bir biçimde incil okumaya vermişti. Ailesi, mektuplarındaki yazım dili nedeniyle Van gogh için endişe duymaya başlamış, Paris'teki Goupil şubesine tekrar geri dönmesini sağlamıştı. Dini saplantısı sebebiyle transferi başarılı olamamış, şirket Van Gogh'u işten çıkarmıştır.

1877 yılının ilkbaharında Vincent papaz olmaya karar vererek Latince, Yunanca ve matematik okumak amacıyla Amsterdam'a taşındı. Ancak sınavından geçemeyeceğini anlayınca bu sevdasından vazgeçti. Tutucu öğretilere kuşkuyla bakması, din adamları ile arasında çatışmaya yol açmıştı. Bu sırada giderek içe kapanması ile birlikte dağınık ve ümitsiz bir görünüm almaya başladı. Ailesi onun için endişeleniyordu.  Bu sebeple babası birçok kez Vincent'ı  evlerine götürmüş ve burada sakinleşmesini sağlamıştır. Aile ortamının sıcaklığı kısa süreli iyileşme belirtileri göstermiş olsa da, Van Gogh fakir maden kasabası olan  Borinage'a misyonerlik yapmaya karar verdi. Bu iş onu heyecanlandırıyordu.  Burada bulunduğu sürece dünyevi tüm işlerden soyutlanmış bir dönem geçirdi. Sadece ekmek yiyor ve su ile besleniyor, terkedilmiş bir kulübede yaşamını sürdürüyordu. Giysilerinin büyük bir kısmını ihtiyacı olan madencilere vermişti. Protestan kilisesi'nin sözleşmesini yenilemeyi reddetmesi ile birlikte büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Kilise, Hristiyan öğretisini yanlış yorumladığı gerekçesiyle işine işine son vermişti.


Buna karşılık Vincent'ın hayatında çok daha önemli olan gelişme vardı:  Madenciler ve aileleri Vincent'ı aralarına kabul etmişlerdi.  Bu dönemde kendisini dine adamasının çok da uygun düşmediğini anlamasıyla birlikte, sanata yönelme kararı aldı. Kardeşi Theo'nun finansal desteğiyle Brüksel'e hareket ederek, Brüksel Akademisi'nden sanat eğitimi alma başladı. Desen tekniğini geliştirmek için usta ressamların çalışmalarını kopyalamaya başladı.


Resimleri rustik natürmortlar ve soluk renklerden oluşuyordu. Brüksel Akademisi'ndeki eğitimini yarım bırakarak kendi kendine sanat kitaplarından çalışmaya başladı.

Ailesi durumdan memnundu ve eve geri dönmesine izin veriyorlardı. Ancak Vincent ile yaşamak hiç de sandıkları kadar kolay olmadı ve bir süre sonra babası  evi terketmesini istedi. Bu sıralarda Vincent dul kuzeni Kee'ye umutsuzca aşık olmuştu. Kee ve ailesi bu durumdan hiç hoşnut olmadılar, çünkü geleneklere uygun düşmeyen bu ilişki fikri bile onları korkutmaya yetiyordu. 1881'in Noel gününde ailenin kararıyla, Vincent evi terk etmek ve Hague'a taşınmak zorunda kaldı.  Hala genç ve tecrübesiz bir ressam olan Van Gogh'un çalışmaları çok gelenekseldi. Jean François Millet ve Jules Breton'un sosyalizm konulu romantik tarla kompozisyonları ce farklı illüstrasyonları kopyalayarak çalışıyordu. Vincent kendisinden 30 yaş büyük bir fahişe ile de dostluk kurmuştu.

Kısaca Sien olarak çağırılan Clasine Maria Hoomik, önceleri Vincent'a bir çocuk gibi bakıyordu. İlişkileri ilerledikçe Vincent, Sien'in giderek toplumdan soyutlamaya başladı.

Sien umutsuz, acılı, fakir ve çiçek hastalığı sebeiyle yüzünde izler bulunan alt kültürden bir kadındı. Vincent'ın ailesi bu durumu da öğrenince ondan daha fazla nefret etmeye başladılar. Bu durum ilişkileri  iyi ce çıkılmaz hale getiriyordu. Vincent, Sien'i  sokaklardan kurtarmıştı, kendisi de, hiç satmıyor olsa da günbatımından şafağa dek resim yapıyordu. Daha yoğun biçimde açık alanda çalışıyordu.. Balıkçıları ve tekneleri resimlemeyi seviyordu. Resimleyeceği konuya yakın olmak istiyor, eve resimleriyle birlikte kumsalın


kumunu da taşıyordu. Ancak fakirlik ve açlık yüzünden bir süre sonra çalışamayacak kadar hasta düştü. Vincent yemek yerine resim malzemeleri satın alıyordu. Bu durumda Sien yeniden sokaklara dönmek zorunda kaldı. Kardeşine mali yardımda bulunan Theo, resim yapabilmesinin tek yolunun Sien'den ayrılmak olduğu konusunda direniyordu.


Vincent, 20 ay kadar birlikte olduktan sonra Sien'den ayrılma kararı aldı ve tek başına Hollanda'nın uzak ve kırsal bir yöresi olan Drente'ye  taşındı. Burada kaldığı üç ay boyunca sosyal haklardan yoksun işçi ve zanaatkarların gündelik yaşamlarıyla ilgilendi. Tarlalarda çalışan işçileri ve otlaklar ortasındaki köylülerin evlerini resimlemeye başlamıştı. Ancak melankoli ressamın peşini bırakmıyordu. Depresyonu giderek artıyor, Sien'in terk ettiği için vicdan azabı çekiyor ve resimlerinde de tüm bunların yansıması olarak yalnızlık ve gerçekliği arıyordu. Kırsal izolasyon, Brabant'ta yaşamaya başlayan ailesinin yanına 1883'ün Aralık ayında dönene dek devam etti. İki yıl boyunca burada kalarak, yaşamı boyunca en uzun süre aynı yerde kalmayı başarmış oldu. Babası ile toplum ve uyum konusunda sürekli tartışan Vincent, giderek çoğu dokumacı olan köylülere yakınlaşmaya başladı.


1884 yılında Şubat ayında, ayda 150 franka resimlerini Theo'ya, Paris'e göndermeyi kabul etti. Böylece Vincent yaşamak için para kazanmaya başlamıştı. Ancak kazandığı parayı modeller ve resim malzemesi için harcıyordu. 1885 yılının Mart ayında babası 63 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bunun üzerine Vincent, ailesi ve az da olsa yakınlaşmaya başladı. Mayıs ayında ailesinin yanından ayrılarak yakınlarda bir stüdyo kiraladı. Takip eden ay içinde ilk önemli olan resmi Patates Yiyenleri gerçekleştirdi.



Bu tüm zaman içinde resim ile ilgili öğrendikleri tuval üzerine yansıtabilmeye başlamıştı. Bir süre sonra taşradaki yaşam  biçimi Vincent'i boğmaya ve şehir özlemi duymasına neden başladı.Paris, bu dönemde sanatçılar için vazgeçilmez bir merkezdi. Hem geleneksel okullar, hem modern resim burada bir aradaydı. Kasım ayında yola çıkarak Amsterdam ve Antwerp'den sonra Paris' ulaştı. Montmartre'de Theo'nun yanına taşındı ve iki kardeş hiç olmadıkları kadar yakın oldular.

Çağdaşları arasında popüler aşamasındaydı ve bir sanatçının olması gerektiği gibi yaşıyordu.

Theo, kardeşi sanat tüccarlarına genç sanatçı olarak tanıtıyor, böylece Vincent, avant-garde çevrelere kendini gösterme fırsatı yakalıyordu.

Vincent her geçen gün bir başka sanatçıyla tanışmaya başladı. Artık resimleri  daha renkli, daha iyimserdi.  Paris dönemi oldukça verimli geçmişti. 230'a yakın deneysel çalışmayı bu dönemde gerçekleştirdi. Teknik ve  renk denemeleri içeren bu tarz çalışamalar izlenimciler (Empresyonist) tarafından daha da gerçekleştirecekti. Diğer taraftan  Vincent, Paris'te olduğu süre boyunca daha alkol kullanmaya başlamıştı.  Vincent'ın öncellikle etkilendiği sanat akımı Japon sanatı ve Japon resim konularıydı. 1867 Paris Fuarı'ndan itibaren Batı'nın en çok etkilendiği kültür, Japon kültürü idi.


Van Gogh, Antwerb'de olduğu sürece Ukiyoye okulunun baskı çalışmalarını Paris'te yüzlerce Japon ahşap baskısı biriktirdi. En çok beğendiği baskıları kopyalıyordu, dekoratif kaliteleri üzerinde çalışıyor, renk blokları, form karşıtlıkları, alışılmadık perspektif ve alan kullanımlarını inceliyordu. Kendi resimlerinde bu sanattan çok etkilendiği 1888 yılının Ağustos ayında kaleme aldığı yazılarında anlaşılmaktadır: "Tüm resimlerim temelde Japon sanatına dayanıyor. Japon sanatı her ne kadar kendi evinde kenara itilmiş olsa da, Fransız İzlenimciliğinin temelini oluşturuyor." Japonya'yı seyahat etme fırsatını bir türlü yakalayamayan Van Gogh, Güney Fransa'ya giderek hayatı ve sanatı birleştirmek istiyordu. Arles'e vardığından bir konuk evine yerleşti. 1881 yılında çok hızlı ve kararlı bir tempoda resimler yapıyordu.  Bu dönem, Van Gogh'un en önemli eserlerini gerçekleştirdiği dönemdir. Bu resimleri güçlü renk değerleri taşır. Güney'in parlak ışığı olmasa da, Japon sanatının etkisiyle resimlerinde hiç gölge kullanmamaktadır.



1888 yılının Mayıs ayında bu kadar ateşli bir çalışma temposunun ardından resimlerini saklayacağı bir atölye ihtiyaç duydu ve ayda 15 frank ödeyerek dört odalı bir yer kiraladı. Palace Martin'deki bu ev "sarı ev" olarak adlandırıldı. Vincent eskiz, kalem ve mürekkep çalışması yapmaya başladı. Yine çok hızlı çalışıyordu. Ancak önce resim üzerinde çalışmaya başlıyordu. Bu sebeple hem yağlı boya, hem desen çalışmaları dinamizme tartışmaz bir güce sahipti. Vincent'in çalışmaları ona pahalıya mal oluyordu: Kahve, alkol ve nikotin ile yaşamını sürdürüyordu. Genellikle akşamdan kalma bir halde dolaşıyor ve bu durum doğru düşünmesine engel oluyordu. Daha da kötüsü halüsinasyonlar görüyor ve kısa süreli delilik nöbetleri geçiriyordu.

Temmuz 1888'de "Sarı Ev" yenilemek ve döşemek için biraz para biriktirdi. Yakın dostu Paul Gaugin'le birlikte sanatçı kolonisinin" temellerini atmaya planlıyordu. Van Gogh'un ünlü "Ayçiçekleri" resmi, evi dekore etmek amacıyla bu dönemde yapıldı. Ressamın kabiliyetini en açık biçimde ortaya koyan bu resmi, arkadaşı Gauguin'i de çok etkilemişti.

Gauguin, Vincent'in çağrısı üzerine  gönülsüzce de olsa 23  Kasım'da Arles' gitti. Burada iki verimsiz ay geçirdi. Vincent da umduğunu bulamamıştı. Gauguin kendini hem ressam, hem insan olarak üstün görüyor, Arles'in taşra havasından nefret ediyordu.
Arkadaşlığının kötüye gittiğini gören  Van Gogh, deliye döndü. 23 Aralık akşamı sağ kulak memesini keserek bir kağıda  sardı ve kasabanın genelevine giderek oradan çalışan fahişelerden biri olan Rachel'a verdi Rachel, polisi arayarak Vincet'i hastaneye götürülmesini sağladı. Van gogh sağır kalmadığı için şanslıydı. Ertesi sabha Gauguin, Van Gogh'u görmeden evden ayrıldı. Çok nadir birkaç mektup dışında bir daha birbirlerini hiç görmediler.  Birkaç haftayı oldukça hasta geçire Vincent, bir süre sonra iyileşerek normal hayatına geri döndü.



Belirtileri görülmesine rağmen hastalığının neye yol açacağı asla tahmin edilemiyordu. Kriz sırasında sesleri çok yüksek duyduğu söylüyordu. Bunun sebebi şizofreni, alkol, frengi ya da başka bir hastalık olabilirdi. Doktorun teşhisi ise epilepsi olduğuydu. 1889 yılının Şubat aynda paranoya nöbeti geçirdi ve 10 gün kadar hastane de yattı. Kasaba halından 80 kişi yetkililere başvurarak Vincent'ın tehlike arz ettiğini bildirerek, bir yere kapatılması gerektiğini bildirdiler.

Vincent, kendi isteğiyle Arles'e birkaç kilometre uzaktaki Saint-Remy Akıl Hastanesi'n yatmayı kabul etmişti.

Şubat ayının sonuna doğru delilik teşhisi hastaneye yattı.

Yeteneği sebebiyle cezalandırılmış romantik bir  örnek sanatçı olarak da bakılabilir. Van Gogh'a. İsteyerek bu görünüme  bürünmüş olduğu konusunda net bir bilgi sahibi olmaz zor, ancak Theo'ya yazdığı mektuplarda küçük dengesizliği dışında hala aynı Vincent olduğuna kardeşini ikna etmeye çalıştığı görülmektedir. Hastanede bulunduğu dönemde sürekli denetlenen Vincent'in hastanenin dışında resim konusu bulmasına izin verilmiyordu. Zaten resim yapmasına da nadiren izin verilmekteydi.


Çalışmayı çok özleyen Vincent, ilham kaynağı olacak bir konu bulamayınca ayçiçekleri resmini kopyalayarak  üç kez farklı versiyonlarını gerçekleştirdi. Bunun yanı sıra hastaneden ve bahçeden de görünüşler resimlemiştir.

Akıl hastanesi, ihtiyaç duyduğu izolasyonla birlikte içki ve sigara alışkanlıklarına son vermesini sağladı. Resimleri hayatta kalması için gereken enerjiyi sağlıyor, verimliliği günden güne artıyordu. Deliliği sebebiyle ortaya çıkan enerjisini sanatında pozitif bir güç olarak kullanıyordu. Resimlerinde döner fırça darbeleri ve kıvırılan çizgilerin kullandığı dönem bu zaman rastlanmaktadır.

Zihinsel değişkenlik, obsesifliğinin göstergesi olarak bu işaretleri resimlerinde bir imza gibi görünmektedir. Krizleri sebebiyle tüm dünyaya arkasını dönmüş, fakat sağlığı iyice gittikçe hastanenin dışında çıkmasına izin verilmeye başlanmıştır.

Hastanede geçirdiği aylar boyunca 140'a yakın resim yapmış, anca bunlardan sadece tanesini imzalamıştır. Konuları birbirinin tekrarı olan resimlerde zeytinlikler, servi ağaçları ve Alp Dağları görülmektedir. Hayatının bu döneminde gerçekleştirdiği resimlerin büyük bir kısmı Paris'te kardeşi Theo tarafından, bir kısmı da ünlü ressam Tanguy Baba tarafından toplanmaya başlandı. Vincent ve resimleri hakkında konuşmaya başlamışlardı. 1889 Eylül'ünde, Bağımsızlar Salon'unda gerçekleşen beşinci sergi de "İris Çiçekleri" ve "Reine Nehrinde Yıldızlı Bir Gece" isimli çalışmaları sergilendi. Ancak Vincent bu sergilerde kendini göstermek istiyor, Theo'nun en ufak  ayrıntılarla bile ilgilenmesini istiyordu. Bağımsızlar Salon'unda gerçekleşen altıncı sergide 10 yağlı boya boyasının sergilenmesinin ardından modern sanatın öncüleri biri olarak nitelendirilmeye başlandı. Ancak başarı Vincent'in korkuya kapılmasına neden oluyordu. Resimlerinin çok pahalı görülmesinden endişe duymaya başlamıştı.



Başta Millet ve Delacroix olmak üzere büyük ressamların resimlerini kendi yorumunu katarak yeniden çalışmaya başladı. Vincent hastanede bir yıl kadar kaldı. Hastane yönetimi tarafından daha sakin ve dingin biri olduğu ancak tutkulu biçimde resim yaptığı açıklandı.
Paranoya ve korkularının üstesinden gelmeye çalıştığı dönemde dört delilik nöbeti geçirdi. Bu nöbetler sırasında zehirli maddeler içeren boyaları yemeye ve gaz içmeye kalkıştı. İyileşme süreci çok sancılı geçiyordu. 16 Mayıs 1890'da Paris'e gitti. Theo'nun evine vardığında oldukça mutlu görünüyordu. Artık ailesi ile yakınlaşabilirdi. 20 Mayıs'ta Paris'in biraz dışındaki Auvers-sur-Oise'e hareket ederek resim yapmaya başladı. Vincent, Auvers'te iki ayını geçirdi. Bu sırada 80 kadar resim yaptı. ancak 27 Temmuz 1890 akşamı, bir tabancayla kendini göğsünden vurdu. Silah nereden bulunduğu ve kendini vurduğu sırada nerede olduğu hakkında hiç bir bilgi bulunmamaktadır. Kötü biçimde yaralanan Vincent odasına dönmüştü. Ertesi gün Theo, süratle kardeşinin yanına gitti ve  Vincent'ı yatağında piposunu içerken buldu. Son sözleri - umarım her şey sona ermiştir - şeklinde olduğu bilinmektedir. 29 Temmuz 1890'da 37 yaşında hayata gözlerini kapadı. Vincent'ın kendisini vurması için geçerli bir neden bilinmemektedir. Birçok teori ortaya atılmış ancak hiçbiri, ikna edici derecede gerçek görülmemiştir.Bunu Theo için yapmış olması, olası nedenlerdendir, çünkü Vincent, Theo'nun müşterilerini memnun edememekteydi. Vincent hayatı boyunca Theo'nun yaptığı yardım ve desteği, arkadaşlığı dışında başka bir şekilde ödeyememiştir. Ancak Vincent, sanatçıları öldükten sonra eserlerinin çok daha iyi paralara satıldığını bilmekteydi.  Öldüğünde ailesi ve Theo'ya birçok resim bırakmıştı ve belki de bu şekilde onlara olan borçlarını ödemenin bir yolunu bulduğunu düşünmüştür.

Tabutu kaldığı otel odasına yerleştirilmiştir, odası sarı çiçekler ve papatya dekore edilmiş ve duvarlara resimleri asılmıştır. Bir sonraki gün ise Auverst'teki mezarlıkta yakılmıştır. Vincent'in ölümü, Theo'yu derinden yaralamıştır. İki ay sonra sayıklamaya başlamış ve altı ay sonra da hayat gözlerini yummuştur. 1914 yılında eşi Theo'yu Vincent'in yanına Auvers' gömmüştür. Ne yazık ki Theo, kardeşinin ilerde ne kadar önemli bir ressam olarak anıldığını göremeden ölmüştür.


Auvers'te son yıllarını geçirdiği ev

Auvers'te resmettiği evlerden biri


Kardeşi Theo ile birlikte gömülü olduğu mezar.


Ay Çiçekleri

Saintes-Marie'de Deniz Manzarası

Eski Değirmen

Hastane Koridoru

Arles Arenasında Seyirciler

Arles Köprüsü

Arles'li Yaşlı Bir Kadın
 Bu resimdeki Arles'li kadını, benden başka Mehmet Ali Birand'a benzeten kimse yok mu?

Sarı Ev

Fırtınalı Sahil Manzarası

Hollanda'da Çiçek Tarlaları

Fransız Romanları

Paris'te Çatı Manzarası

Patates Sepetli Natürmort

Resim Atölyesinden Hague Manzarası

La Grande Jatte Köprüsü ve Seine Nehri
 Bu resmi de kopyalamıştım. Müdürümüz bu resme göz dikmiştim. Resim sergisinden , müdür alıp bunu çerçevelettirip odasına asmıştı. Keşke resimleri çekmeyi düşünseymişim o zaman. Her odasına gittiğimde, ben yaptım derdim gururla!

Süsenler

Teras Cafe
 Bu resmi - Teras Cafe - kopyasını yapmıştım. Resim sergisinden çok beğenilmişti. Hatta, resim hocamız, resmi satı almak istedi. Ne kadar istiyorsun diye sorunca, kendisi de o yıl evlenecekti, size düğün hediyem olsun diye, hediye vermiştim. Ne güzel günlerdi!

Arles'de Vincent'in Yatak Odası

Arka Ayakları Üzerinde Yengeç

Çiçek Açmış Meyve Bahçesi ve Kavaklar

 Kırmızı  Üzümbağı
Hayatı ve diğer yazılar olmak üzere tek tek telle yazdım. anlayacağınız gebermiş durumdayım. Resimli akşamlar. İyi okumalar, iyi bakmalar. Sanataa kalın!

Yorum Gönder

 

© Kitaplık Manzaraları Yazarın izni olmadan alıntı yapılamaz. Tüm hakları Kitaplık Manzaları'na aittir.
by Sezer Akın WooThemes